floranatolica
floranatolica
 
Ara Üye girişi DDbtn
-

Bir Seyahatin İzlenimleri

Zübeyde Hasköylü, 2013

Seul / Güney Kore

Altın Kızlar (Zübeyde Hasköylü, Şerefnaz Ayaz ve Birsen Ayaz Maierhafer) Seul ve Tokyo gezisi anıları
İki haftalığına Uzak Doğu`ya (Kore ve Japonya`ya) gitmiştim. Harika yerlerdi. Bu gezi ile, gelişmiş ülkelerin salt Batı ülkeleriyle sınırlı olmadığını, hatta bazı yönleriyle, batıdan daha da fazla gelişmiş yerler olduğunu görmüş oldum. Hiç tahayyül edemediğim şekilde gelişmiş, çağdaş-modern ve düzenli bu kentleri gördükten sonra, Türkiye`nin ne kadar geride olduğunu bir kez daha fark ettim ve üzüldüm. Biz hep Batı ile, Avrupa - Amerika ile kıyaslıyorduk. Ve ben şahsen, Doğu ve Uzak Doğu ülkelerinin Türkiye`den ilerde olabileceklerini düşünemiyordum. (Bazı yönleriyle tabi) Yanılmışım. -Gerek Kore`nin başkenti SEUL ve gerekse TOKYO`nun çok benzer yanları var. Her iki kentte de ilk göze çarpan husus, cadde ve sokakların hem çok geniş hem pırıl pırıl olduğu; asfaltlarda bir tek yama, tümsek ve çukurun olmadığı; trafiğin akıcı olduğu ve hiç sıkışıklığın yaşanmadığı ve daha da önemlisi METRO ağlarının muhteşem işlemesi oldu. -Halk kurallara oldukça dikkatli ve hassas. Bir örnek: Her iki kentte de -ama Tokyo`da daha yerleşmiş bir durum- metroda insanlar binmek için bizdeki öğrenci mangaları gibi ikişer ikişer arkaya doğru sıra oluyor. Önce yolcular iniyor, sonra onlar biniyor. Bu bir kuraldır, tıpkı bizdeki otobüs sıralarında olduğu gibi. Ulaşım tamamen halledilmiş gibi. Hele 36 milyon insanın yaşadığı TOKYO, bu konuya oldukça ağırlık vermiş. İki katlı bir şehir gibi. Yer altında adeta ayrı bir şehir var. Metroya binmek için inilen her katta alışveriş merkezleri, kafeler ve restoranlar bulunuyor. Her katta tüm metro hatları ve çıkışlar oklarla ve İngilizce veriliyor. Tabelalar oldukça iyi dizayn edilmiş, katlara yayılmış metro duraklarına rahatlıkla gidebilmek için her şey yapılmış. Her iki şehirde de bir tek ÜST GEÇİT yoktur. HERKES YA DIŞARDA YERDE YA YER ALTINDA. -İlginç olan bir şey de, caddelerde ne bir ÇÖP ne de ÇÖP KUTUSU göremezsiniz. Sadece yer yer sigara izmaritleri için konan kutuları görmek mümkün. Çünkü içerlerde sigara içmek serbest, dışarda yasak. Bu nedenle kafe ve restoranların önlerine bu kutular konmuş. Ancak oralara atabilirsiniz. İşte OLİMPİYATLAR İÇİN NEDEN TOKYO`NUN TERCİH EDİLDİĞİ bundan anlaşılıyor. -Kore, Japonya`ya göre daha modern denebilir. Her iki kişiden biri İngilizceyi mükemmel konuşuyor. Ve de çok çok yardımseverler. Bir tek asık suratlıya rastlamadım. Hep güleçler. (Japonya halkı daha yıpranmış gibi.) -Şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Orda kaldığım (Kore`de) bir hafta boyunca hep izledim, acaba şişman veya topluca birini görür müyüm diye. Hayır yok. Abartı değil, gerçekten yok. Hava alanına giderken tesadüf birini gördük. O da ben kadar bir şişmanlık, yani düşünün artık. -Sokakta çok sayıda maskeli insan görmek mümkün. -Erkekler gece geç saatlere kadar çalıştıklarından, kadınlar her yerde ve ön planda izlenimini veriyor. (Özellikle de Kore`de) -Bir ilginç, hatta bana göre en ilginç durumlardan biri de, ne sokaklarda ne parklarda ve ne de satış yerlerinde, hatta fuar ve festivallerin yapıldığı yerlerde dahi, oturmak için ne bir bank ne oturulacak bir yer bulamazsınız. -Ulaşımla ilgili şunu da belirteyim: Tüm ulaşım araçlarında durakları belirleyen şemalar yer aldığı gibi, her duraktan önce tabelada durak ismi ve inilen yön belirtiliyor. -Araçlar, düğmeye basılsın basılmasın her durakta durmak zorunda. -Araçların içinde telefonla konuşan tek bir kişi görmedim. Ama herkesin elinde akıllı telefonlar var ve herkes internetle meşgul. Acaba telefonla konuşmak yasak mı diye de düşündüğüm oldu. Abartı yok, genç yaşlı herkesin elinde bu telefonlar. Sanki bütün hayat bu telefonlarla yürütülüyor. Sokakta da aynı. Bir adres sorulduğunda hemen internete giriyorlar. Bu bir prensip sanki. -Adres demişken, evet bir adres sorulduğunda yardım etmek için çok çaba harcıyorlar. Hatta hangi vasıta veya numarayla gidileceğini söylemekle yetinmiyor, bazen işlerini bırakıp binilecek durağa kadar eşlik ediyorlar. Ve hemen hemen de herkes hem adresleri çıkarabiliyor hem İngilizce düzgün konuşabiliyor. İnsan hayran kalıyor. -En son, gerek dışarılarda ve gerekse satış yerlerinde oturmak için hiçbir imkanın sunulmadığını yazmıştım. Her iki ülke de doğaya çok önem veriyor. Şehir içlerinde yüzlerce dönümlük parklar var ve hiç birinde oturulacak bir bank bile yok. SİZCE NEDEN OLABİLİR? -İlginç bulduğum diğer bir şey de protesto yöntemleri oldu. Kore`de iki eyleme rast geldik. Birisi `ekonomik durumu` protesto amacıyla yapılıyordu. Açık bir meydanda onlarca genç arka arkaya ve yan yana sıralanarak müzik eşliğinde yoga yapıyorlardı. Bizim stadyumlarda yapılan 19 Mayıs etkinlikleri gibiydi. Diğeri de gece yapılıyordu. İnsanlar ellerinde mumla yere oturmuş, sahnedeki konuşmacıyı ve müziği dinleyerek `cezaevindeki mahkumlara destek` amacıyla protesto yapıyorlardı. Yani alışılagelmiş gibi ne bağırma-çağırma ne de bir slogan ve afiş yok, bildiriler var. İlginç değil mi? -Yine Kore`de - Seul`de - şehir merkezinde, birkaç basamaklı yapay şelaleyle bir kanal oluşturulmuş. (Aslında NEHİR demek daha doğru. Çünkü bayağı büyükçe, genişçe bir kanal bu.) Kanalın her iki tarafında yürüyüş yolları var. Bu kanalda her gece gösteriler ve çeşitli sanat eserleri (geleneksel eserler) ışıklandırılarak sergileniyor. Birisine biz de gittik. Etkinlik zaten muhteşem, ama benim asıl ilgimi çeken, seyircilerin, izleyicilerin oraya geliş biçimiydi. Kanaldan kilometrelerce uzaktan itibaren oluşan kuyruklardaki binlerce insan, ikişer sıra halinde engel şeritlerini takip ederek gidiyorlardı. Ne bir arbede ne de itiş kakışma yok. Bana göre olağanüstü bir şeydi. -Tokyo`da da yürüyüş yollarında, caddelerde ve hatta yürüyen merdivenlerde konan işaretler çok ilginçti. Orda direksiyon sağda kullanılıyor, İngiltere´deki gibi. O yüzden de gidiş gelişler yayalar için de soldan oluyor. Her yerde oklar var. Bir kanunmuş gibi (belki de kanundur) herkes riayet ediyor. Düşünün caddede yürüyorsunuz. Aynı kaldırımda giderken sol tarafta yürümek zorundasınız. Biz karıştırıyorduk tabi. Hemen fark ediyor ve mahcup bir edayla sola geçiyorduk. -Yine Tokyo`da değişik bir durum: Ödemelerde para asla elle alınmıyor. Önünüze bir sepetçik uzatılıyor, ona koyuyorsunuz parayı. Paranın üstünü de o şekilde iade ediyorlar. -Bir de tuvalet klozetleri var ki gerçekten görmeye değer. Otellerde ve evlerde daha çok kullanılan tuvaletlerin oturağında farklı fonksiyonu olan bir sürü düğme var. Biri ısıtmak için, biri taharet amacıyla su fışkırtıyor, bir diğeri klozetin içini iyice yıkamak için vs. kullanılıyor. Çok güzel bir şey. Avrupa nasıl örnek almamış, şaşırdım doğrusu. -Bütün bu gelişmişlik ve güzel ortamda olumsuz ya da negatif olarak değerlendirebileceğim durumlar da var elbet. Mesela PAHALILIK! Evet, her iki ülke de oldukça pahalıydı. Japonya, zaten dünyanın en pahalı ülkesi diye kayıtlara geçmiş. Birkaç örnek yeterli olacak herhalde. Örnek: Domatesin kilosu Seul`de 13 - 20 Vom yani Dolar (Kore para birimi `VOM`dur. 1 Vom 1 Dolar değerindedir.) Tokyo`da 15-24 Yen (yine 1 Yen Japon parası! Dolar değerindedir.) Elma 17 - 30 Yen, mandalinanın tanesi 1 yen. Bu iki örnekten anlaşılıyor sanırım. Diğer objeler de tahmin edilebilir. Ancak bu pahalılığa karşın, lokantalarda 7-10 Yen-Vom yani Dolara yiyecek bir şeyler bulunabilir. Tabi bizim kendi damak tadımızda bir şey bulmamız mümkün olmadı. -Bir de, bu denli yardımsever olmalarına rağmen metro ve otobüslerde, kimsenin yaşlı ve çocuklara yer verdiklerine rastlamadım. Tokyo`da karşılaştığımız bir Türk ile (dönercilik yapıyor) konuştuk. Bize şöyle bir örnek verdi: `İnsanlarda acıma duygusu yok. Aç olduğu anlaşılan bir insana bizde yardım edilir. Ama burda kendisine bir şey verilmez. Çalışsın, kazansın düşüncesi hakim. Çünkü herkese iş var. Burda herkes 65 yaşına kadar çalışmak zorunda. Çok acil bir durum olmadıkça insanlar rapor alamıyor. Yıllık izinler de çok az`. Bu ifade de bunu gösteriyor olmalı. Tabi ne kadar gerçek bilemiyorum. Bunlar benim görebildiğim izlenimlerim. Ancak, insanların sağlık reformları, yaşam düzeyleri ve benzeri sosyal durumları konusunda fazla bilgi edinemedim. Verilen imaj, iyi yaşadıkları ama çok çalışmak zorunda oldukları idi. Gezilecek yerler de ayrı bir yazı konusu. Bu, internetten öğrenilebilir. Oturakların olmayışına gelince; doğrusu kimseden bir bilgi alamadık. Sadece bir yerde, niye oturacak bir yer yok, diye sorduğumuzda, (bir alışveriş yerinde) biz çalıştığımız sürece oturmayız, diye bir yanıt aldık birisinden. Peki dışarılarda neden yok? Kendimizce bir tahmin yürüttük. - İnsanlar tembelliğe alışmasın. -Çöp birikmesin. Oturulduğunda illaki bir şeyler yenebilir ve çöp oluşur, diye düşündük. Artık asıl nedeni ne olabilir, onu soruşturmak lazım.