floranatolica
floranatolica
 
Ara Üye girişi DDbtn
-

Masal Ülkesine Yolculuk

Nasır Savaş, 2010

İstanbul / Türkiye

DOSTLARLA MASAL GİBİ BİR TATİL 18-22 MAYIS 2005
18 MAYIS 2005 ÇARŞAMBA 1.GÜN: Bu akşam işten eve ayrı bir telaş ile gittik, gece o güzel içinden deniz geçen şehire yolculuk var, akşam yemeğinden sonra çantaları tekrar kontrol ediyoruz, havalar hakkında endişemiz var haydi hayırlısı deyip 22:30´da taksi çağırıyorum, Ankara Garı´na gittiğimizde saat 23´e bir iki dakika var, çantalarımızı içeri alıp, sağa sola bakarken Gülçin´ler arkasından da Zuhal´ler geliyor. Hemen trene yöneliyoruz, 2. vagondaki yerlerimize yerleşiyoruz, 23.30´da İstanbul´a doğru yolculuk başlıyor. Biraz sohbet ediyoruz, daha sonra herkes uykuya dalıyor. 19 MAYIS 2005 PERŞEMBE 2.GÜN: Bu sabah 7:30´da tarihi Haydarpaşa Garındayız. Garın iskeleye bakan kapısı önünde fotoğraf çekiyoruz, Sinan Abi bize servis ayarlamış, servisi arıyoruz biraz ileride bizi beklediğini fark edip o tarafa yöneliyoruz, çantalarımızı minibüse yerleştirip, hareket ediyoruz. Hiç kimse de ne yorgunluk ne de uykusuzluk belirtisi var herkesin keyfi yerinde. Tarım Bakanlığı İl Müdürlüğü Misafirhanesine geldiğimizde saat 8:30 idi. Bu 1 saat süren yolculukta en güzel manzara; Boğaziçi Köprüsü üzerinde boğazı izlemek oluyor. Odalar hazır olduğundan yerleşmek fazla zaman almıyor. Çantalar odalara adeta atılıyor. Misafirhane, Sultanahmet Camisinin hemen altında, bahçesi çok geniş deniz manzaralı, Selimiye Kışlası, Haydarpaşa Garı ve Adalar oturduğumuz yerden çıplak gözle çok rahat görülüyor. Manzara olağanüstü. Sağol, sağlıklı ol Sinan Abi. Boğaza karşı kahvaltı yapıp hiç zaman kaybetmeden Sultanahmet Meydanına 3-4 dakikalık bir yürüyüşle varıyoruz. Birbirinden muhteşem üç yapı Sultanahmet Cami, Ayasofya ve Yerebatan Sarnıcı geziliyor. Daha sonra Beyazıt Meydanı´na doğru yürüyüşe geçiyoruz, Çocuklar ve anneler Mehmet Abi ile Beyazıt meydanında çay molası verirken, Sinan Abi, Ben ve Ayfer İlhami Beyin verdiği ayakkabıyı iade etmek için bir süre ayakkabıcıyı arıyoruz. Nihayet Gedikpaşa Caddesi 16 numarada bulunan Yüceller Ayakkabı Mağazasını buluyor, Ankara´dan geldiğimizi ayakkabıyı iade etmek istediğimizi söylüyoruz, anlayışla karşılayıp ayakkabıyı alıyorlar, vergisi düşülmüş olarak parayı iade ediyorlar. Adeta koşarak Beyazıt Meydanı´na gidiyoruz. Arkadaşlar çaylarını içmiş bizi bekliyorlar. Hallettiğimizi söylüyoruz, herkeste bir rahatlama oluşuyor. Bizde birer çay içip kalkıyoruz. Hep birlikte Kapalı Çarşı ve Mısır Çarşısı´nı hızlı hızlı geziyoruz. Eminönü´ne vardığımızda Gülçin Miniaturk´e nasıl gidileceğini araştırıyor karşıya geçip taksilere biniyoruz. Ve Miniaturk. Anadolu; tarihi, kültürü ve doğası on bin yaşında olan bir toprak parçası, kucağında insanlık tarihinin en güzel eserlerini barındırır. İşte bu eserlerin en muhteşemlerinin küçük birer örnekleri güzel bir alanda bir araya getirilmiş ve izleyicilerin beğenisine sunulmuş. Selimiye Camisinden Mardin Evlerine, Çifte Minareden Boğaz Köprüsüne kadar bir çok muhteşem eser bir parkta bir arada ve her eserin başında eseri tanıtan birer teyp var. Miniaturk´teki gezimiz yaklaşık 2 saat sürdü. Çıkışta taksilere biniyor ve Taksim diyoruz. Taksim´den İstiklal Caddesi´ne aman Allahım bu ne kalabalık adeta insan seli kendimizi Saray Muhallebicisi´ne zor atıyoruz ve kalabalıktan zor bir yer buluyoruz. Siparişler veriliyor, genellikle tavuk göğsu ve kazandibi söyleniyor, üzerleri dondurmalı Sinan Abi ile Mehmet Abi bu iki tatlı üzerine bir süre tartışıyorlar tartışmaya Gülçin´de katılıyor pek bir şey anlamadığım bu tartışmayı sadece izliyorum. Bir ara garsonda tartışmaya katılıyor, gidip siparişleri veriyor döndüğünde Sinan Abiyi göstererek `Beyefendi haklı´ diyor ama pek duyulmuyor ve ciddiye alınmadığı için garson gittiğinde tartışma devam ediyor. Bu kez bende tartışmaya bir katkım olsun endişesiyle arkadaşlar garson `Beyefendi haklı´ dedi duymadınız diyorum ve kahkahayı basıyoruz. Tatlılar keyifle, sohbetle yeniliyor. İyice dinlendikten sonra çay ve kahveler içiliyor, kalkıp Saray Muhallebicisi´nden Fransız Sokağı´na gidiyoruz Beyoğlu´nun bu yeniden düzenlenmiş ve aslına uygun restore edilmiş sokağında kitapçılar, kafeler, resim atölyeleri ve biblo satan dükkanlar ama ille de çiçeklerle süslenmiş balkonlar harika olmuş `işte Nasır Beyoğlu böyle olmalı´ Sinan ağabeyin yorumu, haklısın Abi diyorum. Bir süre daha yürüyoruz ve Karaköy´de Eczacıbaşı ailesi tarafından kurulan İstanbul Modern adlı Sanat Müzesi´ne gidiyoruz. Bu Müzede Hikmet Onat, Hoca Ali Rıza, Nuri İyem gibi bir çok Türk ressamına ait eserler var, çok zengin bir müze olmamakla birlikte yeni kurulan ve bir sanat müzesi olarak değerli bir çalışma. Müzenin altında bulunan Sergi Salonunda Fikret Mualla Sergisi var, uzun uzun bu sergiyi de geziyoruz. Müzeden Misafirhaneye gidiyoruz. Bahçedeki kamelyada bir süre dinlendikten sonra akşam yemeği için yürüyerek Kumkapı´ya gidiyoruz. Lokantaların bulunduğu Çapariz Sokakta bir tur atıyoruz. Bizi gören garsonlar adeta üzerimize atlıyorlar, garsonlardan biri Mehmet Abinin elini tutuyor `Abi hoş geldin beni tanımadın mı?´ deyince Mehmet Abinin ve tabii hepimizin sinirleri bozuluyor. Mehmet Abi `Hayır tanımıyorum, buraya da ilk kez geliyorum´ deyince bu kez garson; `Abi sizi tanımama fırsat verin´ diyor. Allah Allah çekip oradan ayrılıyoruz. Sonunda Cemal Balık Restaurantta karar kılıp oturuyoruz, balık için küçük çaplı bir pazarlık yapıyor ve çuprada karar kılıyoruz, mezeler ve içecekler söyleniyor saz heyeti ile birlikte şarkılar söyleniyor, balıklar yeniliyor, sohbetler yapılıyor ve saat 23´ü gösterdiğinde kalkıyoruz. Bir tek göbek atmadığımıza yandım. Yine Misafirhaneye yürüyerek gidiyoruz kamelyada oturup denize karşı gecenin keyfini çıkarıyoruz. Yaklaşık bir saatlik bir sohbetten sonra odalara çekiliyor ve uyuyoruz İstanbul´daki ilk günümüz çok ama çok güzel bitiyor. 20 MAYIS 2005 CUMA 3.GÜN: Bugün 7´de kalkıyorum, traş olup elimi yüzümü yıkıyorum 7.25´te dışarı çıkıyorum Sinan Abi ile Gülçin bahçede denize karşı sohbet ediyorlar, günaydınlaşıyoruz, Zuhal geliyor 7.30´da sabah yürüyüşüne başlıyoruz. Yürüyüş güzergahımız; Sultanahmet, Topkapı Sarayı, Soğuk Çeşme Sokağı, Yerebatan Sarnıcı ve Simitçi dükkanı olarak belirliyoruz. Simitleri, boğaçaları, peynir ve süt alıp Misafirhane´ye yani `Saklı Bahçe´ye dönüyoruz. Kamelya´ya aldıklarımızı koyuyoruz, çaylar çoktan hazır herkes uyandığı zaman kahvaltıya başlıyoruz, denize karşı hoş sohbet içinde kahvaltımız 1 saat sürüyor. Kahvaltıdan sonra taksilere atlayıp Eminönü İskelesine gidiyoruz. 10.30´da kalkan Gezi Vapuru ile Anadolu Kavağı´na gidiyoruz. Yol boyunca saraylar, yalılar, Boğaziçi, köprüler belleğimize büyük bir hayranlık bırakıyor. 1,5 saat sonra Anadolu Kavağındayız. Anadolu Kavağında bulunan Cenevizlilerden kalma Yoros Kalesine çıkıyoruz yorucu bir tırmanıştan sonra manzara her şeyi unutturuyor. Her yeri mavi ve yeşil basmış, mevsim baharın yaza döndüğü zamanda.Çiçekler, ağaçlar yaşam sevincinin meyveleri gibiler.Sağ yanımız Karadeniz sol yanımız Marmara ve Boğazın en dar yeri Karadeniz´e açılan yer. Burada bir süre kalıp manzaranın keyfini çıkarıyoruz daha sonra aşağı iniyoruz öğle yemeği için iskelede bulunan lokantalarda kısa bir tur yapıyoruz, esnafın ısrarcı tavrı yine sinir bozucu garsonun biri kolumu tutunca Mehmet Abi iyice sinirleniyor `Kardeşim, sakin ol konuşmamıza izin ver´ deyince garson özür dileyip geri çekiliyor. İskele Meydanında bulunan denize sıfır Yosun Restaurantta karar kılıp oturuyoruz, siparişler veriliyor, Başak mezgit ısmarlıyor birkaç gündür mezgit istiyordu nihayet mezgit bulduk. Karadeniz mezgiti değil ama yine de beğeniyor. Keyifli bir yemek daha yeniliyor. Dönüş vapuru iskeleye yanaşmış kalkmak vaktidir. Yarım saat önceden vapura biniyoruz, güvertede yerimizi alıyoruz vapur kalkıyor martılarla yolculuk Beşiktaş İskelesinde bitiyor, buradan Ortaköy´e yürüyoruz, cadde boyunda gerek tozdan gerekse polenlerden bir çoğumuz rahatsızlanıyor özellikle Ayfer çok etkilendi kısa süreli bir rahatsızlık geçirdi. Ayfer kendine gelince Esma Sultan Yalısı yanına oturup dondurma ve kumpir keyfi yapıyoruz yaklaşık bir saat burada oturuyoruz. Daha sonra Misafirhaneye gitmek için kalkıyoruz, taksi bulmak için biraz zorlanıyoruz, birini bulduk derken küçük Başak elini kapıya kıstırınca avaz avaz bağırıyor bu olay hepimizin moralini bozuyor, kısılan parmağa Gülçin buz koyup ısrarla saatlerce tutuyor ve morarıp şişmesini önlüyor. Misafirhaye dönüş yolunda arabanın içinde Gülçin hala kısılan parmağa buz basıyor. Hepimiz derin bir nefes alıyoruz, önemli bir olayı ucuz atlatıyoruz. Misafirhanede biraz dinlendikten sonra akşam yemeği için Tarihi Sultanahmet Köftecisi Selim Usta´ya gidiyoruz, 9 kişiye 12 köfte 3 piyaz ayran, kola söylüyoruz. Yemeğimizi yiyiyoruz yemeğin üzerine irmik helvası istiyoruz kalmadığını söylüyorlar, yandaki dükkandan çıkışta alıyoruz helvamızı Misafirhanenin kamelyasında yiyip uzun süre sohbet ediliyor. 21 MAYIS 2005 CUMARTESİ 4.GÜN: Sabah Misafirhanenin bahçesinde 7.30´da Mehmet Abi ve çocuklar hariç hepimiz yürüyüş için toplanıyoruz. Bugünkü yürüyüş güzergahımız; Sultanahmet, Topkapı Sarayı, Soğuk Çeşme Sokağı, Gülhane Parkı. Gülhane parkı içinde çınar ağaçları arasında Saray Burnuna kadar gidip geliyoruz. Gülhane Parkı yürüyüşü hepimiz için oldukça keyifli geçiyor. Simitleri, peynirleri, sütleri alıp Misafirhaneye dönüyoruz. Çaylar yine çoktan hazırlanmış masaya beyaz örtüler serilmiş, porselen tabakların yanına çatal ve bıçaklar konulmuş yani güzel bir kahvaltı için her şey hazır bizde hazırız ve kahvaltıya başlıyoruz. Kahvaltı sonrası keyif çayları da içildikten sonra Adalara gitmek için odalara çekiliyoruz. Sirkeci İskelesine gittiğimizde saat 10.10 idi. Sinan Abi biletleri almış Adalar Vapuru 10.40´da kalkıyor. Havanın kapalı ve yağmurlu olması biraz canımızı sıksa da, hiçbir şeyin keyfimizi kaçırmasına izin vermiyor yolculuğun keyfini martılara simit atarak başlatıyoruz, herkes dışarıya geliyor ve martılarla oyunumuz başlıyor, çocuklar bu olaya adeta bayılıyorlar. Ada Vapuru sırasıyla Kınalıada, Burgaz Adası, Heybeliada ve Büyükada´ya uğruyor. Kınalıada; küçük ve sevimli bir ada, Burgaz Adası; kilise ve camili bir ada, Heybeliada Ruhban Okulu, Deniz Kuvvetleri´ne ait tarihi binalı ve büyük bir ada olarak dikkat çekiyorlar. Tüm adalar yemyeşil bir orman güzelliğinde. Ve Büyük Ada. Bizim indiğimiz ada Büyük Ada. Büyük Ada da dikkatimi çeken hemen Rum vatandaşlar oluyor, bu Ada da oldukça fazla olduklarını sonradan öğreniyorum. Ve faytonlar Ada da faytonlardan başka taşıma aracı yok, 230 fayton olduğunu öğreniyoruz. Motorlu taşıt ise hiç yok adaya ayak basar basmaz iki fayton kiralayıp 45 dakikalık bir tur yapıyoruz, evler, bahçeler ve orman kadar her tarafın yeşil olması güzel bir anı olarak belleğimizde kalıyor. Fayton turundan sonra meydandaki bir kafeye oturuyoruz çay içip, kurabiye atıştırıyoruz yağmur çiseliyor Büyük Ada da. Kafeden kalkıp sahile inip yürüyoruz, lokantaların olduğu yere geldiğimizde yine buyurun buyurunlar başlıyor. Küçük Başak bazı garsonlardan önce atılıp biz yemek yedik dediğinde ise, kahkahayı basıyoruz. Bu yürüyüş saat 15.00´e kadar sürdü. 15.15´te dönüş vapuruna bindik vapur hareket edip adadan biraz uzaklaşınca martılara simit atıyoruz, martılar bazı parçaları hava da kapıyor bazılarını ise, insanların elinden alıyorlar yine çok keyifli bir yolculuk yapıyoruz. Sirkeci İskelesinden inip Misafirhaneye gidiyoruz, bazı taksicilerin Sultanahmet´e girmek istememesi bizi şaşırtsa da sonunda gidecek birini buluyoruz. Misafirhanede anneler ve çocuklar Topkapı Sarayı´na gidiyorlar, babalar ise, dinleniyor. Anneler ve çocuklar geldikten sonra pizza, pide, ayran ve koladan oluşan akşam yemeği siparişini veriyoruz, siparişler geldiğinde Kamelyada akşam yemeği başlıyor. Yemekten sonra dönüş için valizler ve çantalar gelen servise yükleniliyor ve çalışanlara teşekkür edip Haydarpaşa´ya gitmek için saat 21.00´de Misafirhaneden ayrılıyoruz. Boğaziçi´nin incisi Boğaziçi Köprüsü gece gerçekten bir gerdanlık gibi boğazın üzerinde ışıl ışıl ve muhteşem. 40 dakika sonra Haydarpaşa´dayız. Valizlerimizi bekleme salonuna bırakıp trenimizin perona yanaşmasını bekliyoruz. 45 dakikası bekleme salonunda 45 dakikası ise tren içinde toplam 1,5 saat beklemeden sonra Ankara´ya dönüşümüz 23.30´da Fatih Ekspresi´nin Haydarpaşa´dan kalmasıyla başlıyor. Kısa bir sohbetten sonra yorgunluğun etkisiyle de herkes uykuya dalıyor. 22 MAYIS 2005 PAZAR 5.GÜN Bu sabah trenimizin 7.30´da Ankara Garına girmesiyle birlikte bir masal tadındaki İstanbul gezimizde bitmiş oldu. Çantaları alıp, taksi durağına yöneliyor. Herkes birbirine teşekkür edip ayrılıyor. Biliyorum ki bu masalda burada bitmedi, gökten de üç elma düşmedi. Biz her zaman bir elmayı üçe böleceğiz. Bu gezide bize sağladığı kolaylık için Sinan Abi´ye ayrıca teşekkür ederiz. GEZGİNLER: *Gülçin-Sinan-Başak VAROL *Zuhal-Mehmet-Pınar SAKARYALI *Ayfer-Nasır-Başak SAVAŞ
HER YIL EN AZ BİR KEZ BİR KAÇ GÜN GİTTİĞİMİZ VE ÇOK SEVDİĞİMİZ BU DÜNYANIN EN GÜZEL KENTİNE SAHİP ÇIKALIM.